Türkiye’de son yıllarda gençler arasında yeni bir toplumsal tanım giderek daha da dile getiriliyor: “Ev gençleri”. Bu ifade, çoğu zaman eğitimini tamamlamış ya da üniversiteyi yarıda bırakmış, iş bulamayan, bulsa bile düşük maaş ve zor çalışma koşulları nedeniyle çalışmamayı tercih eden; ailesiyle yaşamaya devam eden gençleri tanımlamak için kullanılıyor. Bu gençlerin sayısının artması, yalnızca bireysel bir yaşam tercihi değil; aynı zamanda sosyal, ekonomik ve psikolojik sebeplerin bir araya gelmesinin sonucu.
Ev gençleri, sadece işsizlik ya da maddi zorluklarla değil; aynı zamanda zihinsel sağlık sorunları ve kaygı ile de mücadele ediyor. Geleceğe dair belirsizlik, toplumsal beklentiler, sosyal izolasyon ve sürekli değişen ekonomik koşullar bu kaygıyı besleyen temel faktörler arasında.
Tercih mi, Mecburiyet mi?
Ev gençliği, bazıları için bilinçli bir seçim olsa da çoğu için bir zorunluluk. İş bulma imkânlarının kısıtlı olması, üniversite mezunlarının dahi asgari ücret seviyesinde maaşlara mahkûm edilmesi ve yüksek kira fiyatları, gençlerin evden çıkmasını zorlaştırıyor. Örneğin İstanbul, Ankara veya İzmir gibi büyük şehirlerde tek başına yaşamanın maliyeti, ortalama bir genç maaşının çok üzerinde.
Bu ekonomik gerçekler, gençleri aile yanında kalmaya zorlarken; bağımsız yaşamın gecikmesi, özgüven eksikliği, toplumsal baskı ve gelecek kaygısı gibi psikolojik etkiler yaratıyor.
Kaygının Psikolojik ve Sosyal Kaynakları
Ev gençlerinde kaygı genellikle tek bir nedenden değil, iç içe geçmiş birçok faktörden doğuyor:
- Ekonomik Belirsizlik: İşsizlik oranlarının yüksek olması, uzun süreli iş arama süreci ve istikrarsız gelir.
- Toplumsal Baskı: “Ne zaman evleneceksin?”, “İş buldun mu?” gibi sürekli tekrarlanan soruların yarattığı stres.
- Sosyal İzolasyon: Arkadaş çevresinin daralması, sosyal etkinliklere katılamamak.
- Dijital Yalnızlık: Sosyal medyada aktif görünse de gerçek hayatta ilişkilerin zayıflaması.
- Gelecek Korkusu: Plan yapamamak, hedefleri sürekli ertelemek.
Bu faktörlerin birleşimi, “kaygılı jenerasyon” olarak adlandırılan genç kuşağın Türkiye’deki yansımalarını gösteriyor.
Ev Gençliği ve Dijital Yalnızlık
Birçok ev genci, gününün büyük kısmını bilgisayar başında geçiriyor. Ders çalışmak, oyun oynamak, sosyal medyada vakit geçirmek ya da freelance işler yapmak günlük rutinin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu durum kısa vadede rahat hissettirse de uzun vadede dijital yalnızlık riskini artırıyor.
Dijital yalnızlık, çevrimiçi iletişim kanallarının yüz yüze sosyal ilişkilerin yerini almasıyla oluşuyor. İnsan beyni, sosyal bağ kurma ve fiziksel etkileşim ihtiyacı duyar. Bu eksiklik, zamanla depresyon, yalnızlık hissi ve artan kaygı düzeyine yol açabiliyor.
Kaygının Beden ve Zihin Üzerindeki Etkileri
Uzun süreli kaygı, yalnızca duygusal bir durum değil; fiziksel belirtilere de yol açar:
- Sürekli yorgun hissetme
- Uyku düzensizliği
- Konsantrasyon sorunları
- Kas gerginliği
- Sindirim problemleri
Zihinsel sağlık problemleri ise motivasyon kaybı, geleceğe dair umutsuzluk ve risk almaktan kaçınma gibi davranışsal değişikliklerle kendini gösterebilir.
Kaygıyla Başa Çıkma Yolları
Kaygıyı tamamen yok etmek her zaman mümkün olmasa da, etkilerini azaltmak için uygulanabilecek yöntemler var:
- Günlük Rutin Oluşturma
Belirli saatlerde kalkmak, yemek yemek, çalışmak veya hobiye zaman ayırmak; belirsizlik hissini azaltır. - Sosyal Bağları Güçlendirme
Arkadaşlarla görüşmek, aileyle kaliteli zaman geçirmek veya gönüllü topluluklara katılmak sosyal destek sağlar. - Beceri Geliştirme
Online kurslar, yabancı dil öğrenmek, sertifika programlarına katılmak hem zamanın verimli geçmesini sağlar hem de özgüveni artırır. - Fiziksel Aktivite
Evde basit egzersizler, yürüyüş ya da yoga yapmak hem fiziksel hem zihinsel sağlığa iyi gelir. - Dijital Detoks
Sosyal medyada geçirilen süreyi azaltmak, beyni sürekli kıyas ve bilgi bombardımanından korur. - Profesyonel Destek Alma
Kaygı günlük yaşamı ciddi şekilde etkiliyorsa psikolog veya psikiyatristten yardım almak önemlidir.
Toplumsal Çözümün Gerekliliği
Ev gençleri meselesi sadece bireysel bir sorun değil; aynı zamanda toplumsal bir mesele. Devletin gençlere yönelik istihdam politikalarını güçlendirmesi, kira fiyatlarını dengeleyecek sosyal projeler geliştirmesi ve ücretsiz psikolojik danışmanlık hizmetlerini yaygınlaştırması gerekiyor.
Toplumun da gençleri yalnızca “tembel” ya da “iş beğenmeyen” kişiler olarak etiketlemek yerine, yaşadıkları ekonomik ve psikolojik zorlukları anlaması şart.
Gelecek…
Her ne kadar ev gençliği ve kaygı bir arada anılsa da, bu durum kalıcı olmak zorunda değil. Küçük adımlar, yeni beceriler, sosyal bağlar ve doğru destek mekanizmaları ile gençler kendi yaşamlarını yeniden şekillendirebilir.
Ev gençleri, sadece bugünün değil; yarının da yetişkinleri. Onlara yatırım yapmak, aslında toplumun geleceğine yatırım yapmak demek.
Bir yanıt yazın