Toplumsal cinsiyet rolleri, toplumun bireyden ne beklediğini belirler. Bu roller, görünmez biçimde davranışlarımızı, duygularımızı ve ilişkilerimizi şekillendirir. Türkiye’de ise bu roller, gelenek ile modernliğin arasında süregelen bir mücadele içindedir. Artık günümüzde hem kadınlar hem erkekler, kendilerine biçilen kalıpları sorguluyor. Peki bu dönüşüm nasıl ilerliyor?
Toplumsal Cinsiyet Rolleri Nedir?
Toplumsal cinsiyet, biyolojik farklılıklar yerine kültürel ve sosyal beklentilerden doğar.
- Cinsiyet (sex) biyolojik farkları tanımlar.
- Toplumsal cinsiyet (gender) ise toplumun kadınlık ve erkeklik tanımlarını oluşturur.
Bir toplumda “kadınlık” zarafet ve fedakârlıkla, “erkeklik” güç ve cesaretle özdeşleşebilir. Bu tanımlar doğuştan gelmez; öğrenilir. İşte bu yüzden toplumsal cinsiyet rolleri, öğretilen bir kimlik biçimidir.
Çocuklukta Başlayan Kalıplar
Toplumsal cinsiyet rolleri çocuk yaşta öğrenilir. Türkiye’de hâlâ kız çocuklarına “abla ol, ağırbaşlı ol”, erkek çocuklarına ise “delikanlı ol, ağlama” denir. Bu basit cümleler, kimliğin temellerini oluşturur.
Çocuklara verilen mesajlar büyüdüklerinde de davranışlarını etkiler:
- Kadınlar “fedakâr” olmaya yönlendirilir.
- Erkekler “duygusuz ama güçlü” olmaya zorlanır.
Bu durum, hem kadınların hem erkeklerin kendi iç dünyalarını bastırmalarına yol açar. Kısacası, toplumsal cinsiyet rolleri duygusal çeşitliliği öğretmez, uyumlu olmayı öğretir.
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Rolleri Nasıl Şekillendi?
Türkiye’de toplumsal cinsiyet rolleri, tarihsel dönüşümlerle biçimlenmiştir.
1. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kadın Kimliği
Osmanlı döneminde kadınlar kamusal alanda görünür değildi. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte kadınlara eğitim hakkı, seçme-seçilme hakkı ve iş yaşamına katılım gibi birçok olanak tanındı. Fakat bu haklar, her zaman toplumsal kabul görmedi. Kadının “çalışan” olması benimsendi ama “söz sahibi” olması ne yazık ki hâlâ tartışmalı bir durum.
2. Modernleşme ve Gelenek Arasındaki Gerilim
Şehirleşme ve eğitim, kadınların görünürlüğünü artırsa da geleneksel değerler hâlâ güçlü durumda. Kadının toplumdaki varlığı genellikle “namus”, erkeğinki ise “otorite” üzerinden tanımlanıyor. Bu durum, iki farklı dünya arasında sıkışan bir kimlik inşasına yol açıyor.
3. Yeni Kuşakların Rolü
Z kuşağı, bu kalıpları en çok sorgulayan kuşak. Onlar için “kadın işi” ve “erkek işi” ayrımı giderek anlamsızlaşıyor. Gençler duygularını bastırmak yerine ifade etmeyi, kimliklerini etiketlerden bağımsız yaşamayı önemsiyor.
İş Hayatında Görünmeyen Engeller
Kadınların eğitim seviyesi artsa da iş gücüne katılım oranı erkeklerin yarısı kadardır.
Bu farkın nedenleri şunlardır:
- Cam tavan sendromu: Kadınlar, yetkin oldukları hâlde yönetici pozisyonlarına daha zor yükseliyor.
- Ev içi yük: İşten sonra evdeki sorumlulukların büyük kısmı hâlâ kadınlara kalıyor.
- Toplumsal baskı: Başarılı kadın “soğuk” veya “erkeksi” olmakla eleştiriliyor.
Elbette erkekler açısından da kalıplar serttir. “Erkek çalışır, evine bakar” söylemi, duygusal baskı yaratır. Bu baskı, erkeklerin ruh sağlığı üzerinde ciddi etkiler bırakır. Sonuçta toplumsal cinsiyet rolleri, her iki cinsiyet için de sınır koyan bir yapıdır.
Evde Eşitlik Gerçekten Mümkün mü?
Evdeki eşitlik, toplumsal eşitliğin aynasıdır. Kadın çalışsa bile ev işleri, çocuk bakımı, duygusal emek gibi görevler çoğunlukla onun üzerindedir.
Neden mi?
- “Ev işi kadın işidir” inancı hâlâ sürüyor.
- Erkek “yardım ettiğinde” övülüyor, kadın yaptığında ise normal sayılıyor.
- Görünmeyen emek hâlâ değersizleştiriliyor.
Pandemi döneminde yapılan araştırmalara göre Türkiye’de kadınların ev içi sorumlulukları %70 artmış durumda. Bu da “modernleşme”nin her zaman eşitlik anlamına gelmediğini gösteriyor.
Medya ve Sosyal Medyanın Etkisi
Toplumsal cinsiyet rolleri ekranlarımızda da yeniden üretiliyor.
- Kadın karakterler genellikle “fedakâr anne” veya “ihanete uğramış eş” kalıplarında gösteriliyor.
- Erkek karakterler “otoriter baba” ya da “kurtarıcı” rollerinde.
Sosyal medyada da benzer temsiller sürüyor. Instagram’da “mükemmel anne” veya “alpha male” figürlerinin yüceltilmesi, bireylerin gerçek kimliklerinden uzaklaşmasına neden oluyor.
Dil Kalıpları Zihnin Yansımasıdır
Dil, toplumsal düşüncenin aynasıdır. “Kadın sürücü”, “erkek hemşire” gibi ifadeler, farkında olmadan eşitsizliği pekiştirir.
Dildeki değişim, zihniyette dönüşümü beraberinde getirir. Bu nedenle:
- Cinsiyetsiz dil kullanmak,
- “Kadın mühendis” yerine sadece “mühendis” demek,
- “Bayan” yerine “kadın” kelimesini tercih etmek,
toplumun düşünme biçimini dönüştürmenin ilk adımlarıdır.
Eşitlik mi, Adalet mi?
Toplumsal cinsiyet tartışmalarında sıkça karıştırılan iki kavram vardır: Eşitlik ve adalet.
- Eşitlik, herkesin aynı haklara sahip olmasıdır.
- Adalet, farklılıkların gözetilmesidir.
Kadın ve erkeğe aynı hakları sunmak eşitliktir; ancak farklı zorlukları hesaba katmak adaleti sağlar.
Gerçek toplumsal denge, bu ikisinin birlikte var olmasıyla mümkündür.
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Rolleri Nereye Gidiyor?
Türkiye’de toplumsal cinsiyet rolleri hâlâ geleneksel yapının etkisinde ama değişim rüzgârları da esiyor diyebiliriz:
- Kadın örgütlenmeleri ve sivil toplum girişimleri daha görünür hâle geldi.
- Erkekler arasında duygusal farkındalık kavramı yaygınlaşmaya başladı.
- Genç kuşaklar, kimliğini özgürce ifade etmekten çekinmiyor.
Tüm bu gelişmeler, değişimin yavaş ama kalıcı bir şekilde ilerlediğini gösteriyor.
Toplumsal Cinsiyetin Ötesinde İnsan Olmak
Aslında mesele “kadınlık” ya da “erkeklik” yerine insan olmanın çeşitliliğidir. Toplumsal cinsiyet rolleri bize nasıl olmamız gerektiğini öğretir, oysa kim olmak istediğimizi söylemez. Gerçek özgürlük, kimlik dayatması olmadan yaşayabilmektir.
Bu noktada LGBT+ bireylerin yaşadığı toplumsal baskılardan da söz etmek gerekir. Çünkü toplumsal cinsiyet sisteminin çizdiği sınırlar bütün farklılıkları kısıtlar. Kimi zaman görünmez kılınan, kimi zaman ötekileştirilen LGBT+ bireyler, aslında bu kalıpların en doğrudan tanıklarıdır. Onların hikâyeleri, toplumsal cinsiyetin bir ifade biçimi olduğunu bizlere hatırlatır. Bu sebeple yakında Sociature’de, LGBT+ kimliklerin toplumsal algı, eşitlik mücadelesi ve görünürlük üzerindeki etkilerini derinlemesine ele alan ayrı bir yazı da yayınlanacak.





Bir yanıt yazın