Sahip Olmadan Sevme Üzerine

Sahip Olmadan Sevme Üzerine

Modern ilişkiler bir paradoksla karşı karşıya: Hem özgür olmak istiyoruz hem de sevdiğimiz kişiyi kaybetmemek için bağlanmak, hatta “sahiplenmek” istiyoruz. Peki, sevgi gerçekten “sahip olma”yı mı gerektirir? Yoksa asıl sevgi, birini serbest bırakmayı da göze alabilmek midir?

Bu yazıda, sahip olmadan sevmek fikrini sorgulayacak; Heidegger’in “varlık” kavramı, Fromm’un “sahip olmak mı, olmak mı?” ayrımı ve günümüz ilişki dinamikleri üzerinden meseleyi felsefi ve duygusal boyutlarıyla ele alacağız.


Sahip Olmak: Aşk mı, Kontrol mü?

Toplum olarak sevginin sık sık “birine ait olmak”, “onun olmak”, “biz olmak” gibi söylemlerle tanımlandığına şahit oluyoruz. Hatta aşk şarkıları, filmler, diziler hep bu fikri körüklüyor.

“Benimsin.”
“Sana aşığım çünkü sen bensin.”
“Senden başkasını sevemem.”

Bu sözler romantik görünse de, arkasında kontrol, korku ve egosal bağlanma olabilir. Karşımızdakini sevmek yerine onun üzerinde bir hak iddia etmeye başlıyoruz. Böylece ilişki, iki varlık arasındaki temas olmaktan çıkıyor ve bir tarafın sahip olduğu bir nesneye dönüşüyor.


Erich Fromm’un Perspektifinden: Sahip Olmak mı, Olmak mı?

Erich Fromm, “Sahip Olmak ya da Olmak” adlı eserinde, modern insanın değerleri sahiplik üzerinden tanımladığını savunur. Ona göre insanlar sevgiyi bile bir mülkiyet ilişkisi gibi yaşar:

  • “Benim sevgilim.”
  • “O bana ait.”
  • “O beni sevdiği sürece mutluyum.”

Oysa Fromm’a göre gerçek sevgi, özgürlükle birlikte var olur. Bir kişiyi sevmek, onu “sahiplenmek” değil; onun varlığını koşulsuz kabul etmek, gelişimini desteklemek, onunla birlikte “olmak” demektir.


Varlık ve Hiçlik: Heidegger’in Gözünden Birliktelik

Heidegger’e göre insanın en temel sorusu, “Varlık nedir?” sorusudur. Sevgi bağlamında bu, karşımızdaki kişinin varlığını gerçekten görüp görmediğimiz ile ilgilidir.

Onu bir kimlik, bir unvan, bir fiziksel görüntü ya da duygusal ihtiyaç aracı olarak mı görüyoruz?
Yoksa sadece “o olduğu için” mi seviyoruz?

Birini sevmek; onu araçsallaştırmadan, yalnızca onun “olma hâlini” takdir ederek, onunla birlikte “var olmayı” seçmektir.


Modern İlişkilerde Korkunun Gölgesi

Birçok insan “sahiplenici” davranışlarını “aşk” ile karıştırıyor. Ancak bunun ardında çoğu zaman:

  • Terk edilme korkusu
  • Aldatılma kaygısı
  • Yetersizlik hissi
  • Kontrolsüzlük korkusu

yatıyor.

Sahiplenme, bu korkuları bastırmanın yolu olarak görülüyor. Ancak uzun vadede ilişkileri boğan, kişisel alanı daraltan ve özgürlük duygusunu zedeleyen bir mekanizmaya dönüşüyor.


Sahip Olmadan Sevmek Neyi Gerektirir?

  1. Kendilik Bilinci:
    Sevdiğin kişi senin eksik parçanı tamamlamaz. Tamamlanmaya ihtiyacın yok. Birlikte büyümeye ihtiyacın var.
  2. Bağlılık ve Bağımsızlık Dengesi:
    Sevgi, hem bağlı hem özgür olabilmektir. Biriyle olmaya mecbur olmak değil, tercih ederek onunla olmaktır.
  3. İlişkide Alan Bırakmak:
    Karşındakinin hayatında seni ilgilendirmeyen alanlar da olabilir. Her duygu paylaşılmayabilir. Bu, gizlilik değil, öznelliğe saygıdır.
  4. Sahip Olmak Yerine Tanıklık Etmek:
    Onun hayatına, gelişimine ve varoluşuna “tanıklık etmek”; sahiplenmeden destek olmaktır.

Pratikte Sahip Olmadan Sevmek Nasıl Görünür?

  • Partnerinin her an her saniye ne yaptığını bilmek zorunda değilsin. Ona güvenirsin. Merak etmezsin değil ama kontrol etmezsin.
  • “Benimle olursa mutlu olurum.” yerine, “O mutluysa ben de mutlu olurum.” dersin.
  • Onun özgür kararlarını, kendi gelişimini desteklersin; kıskançlıkla kösteklemezsin.

Toplumsal Roller ve Sahiplik İlişkisi

Özellikle heteronormatif yapılar içinde erkeklerin kadınlar üzerindeki sahiplenici tavırları, patriyarkal düşünce yapısının bir yansıması. Kadının bedenine, fikrine, çevresine müdahale eden bu tutumlar, sevgi değil iktidar kurma davranışlarıdır.

Bu durumun felsefi zemini, sevginin “egemenlik” değil “eşitlik” üzerine kurulması gerektiğini savunur. Sahip olma dürtüsü, sadece bireysel değil, kültürel olarak da sorgulanmalıdır.


İlişkilerde “Hiçlik”ten Korkmak

Heidegger’in “hiçlik” kavramı, insanın anlam üretme ihtiyacıyla ilgilidir. İlişkilerde de bu böyledir.
Partner giderse ve ilişki biterse “ben kimim” sorusu içimizi kemirir.

Bu nedenle sahip olmak isteriz. Çünkü kaybedersek, yok oluruz sanırız.

Oysa ilişki, kim olduğumuzu tanımlamaz. İyi bir ilişki, zaten var olan benliğimizin birlikte parlamasıdır.


Yeni Bir Aşk Anlayışı Mümkün mü?

Evet. Sahip olma değil, eşlik etme temelli bir aşk anlayışı mümkün.
Bu anlayışta:

  • Kimse kimsenin boşluğunu doldurmaz.
  • Herkes kendi içsel bütünlüğünü koruyarak sever.
  • Sevgi bir yük değil, bir destek biçimi olur.
  • Özgürlük ve sorumluluk aynı anda taşınır.

Ait Olmadan Birlikte Olabilmek

Sahip olmadan sevmek, bugünün dünyasında hala radikal bir fikir gibi görünebilir. Oysa bu anlayış, gerçek sevgiye en yakın olanıdır.

Sevdiğini kontrol etmeyen, fazla kıskanmayan, özgür bırakan biri zayıf değil; cesurdur.
Ve belki de gerçekten sevebilecek tek kişi, o kişidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir