Gig Ekonomisinin Karanlık Yüzü

Gig Work and Job Insecurity

Son on yılda “gig ekonomisi”, geleneksel iş hayatının sıkıcılığından kurtulmanın yolu gibi sunuldu. New York’ta Uber şoförlerinden Londra’da Deliveroo kuryelerine kadar milyonlarca insan freelance, yarı zamanlı ya da görev bazlı işlere yöneldi. İlk bakışta her şey harika görünüyor: Kendi saatlerini kendin belirle, patronun sen ol, 9-5 mesaisi yok!

Ama bu özgürlük vaadinin altında daha rahatsız edici bir gerçek yatıyor.
Gig çalışanları güvencesizlik içinde yaşıyor. Hakları yok sayılıyor. Sessiz bir sömürüyle karşı karşıyalar.


“Gig Ekonomisi” Ne Anlama Geliyor?

Gig ekonomisi kulağa cazip geliyor: serbest sözleşmeler, esnek saatler, Fiverr, TaskRabbit, Uber, Instacart gibi sanal platformlar…
Ancak büyük bir sorun var: Çoğu çalışan teknik olarak “çalışan” değil.

Yani ne asgari ücret var, ne sağlık sigortası, ne de ücretli izin. Dışarıdan cazip görünen “kuralsızlık” özgürlüğü değil, sınırsız çalışmanın yükünü getiriyor. Denge yok, sınır yok.


Platform Kapitalizmi ve Görünmez Denetim

Bu uygulamalar sadece hizmet sunan ile talep edenleri buluşturuyor gibi görünebilir.
Algoritmalarla çalışanları izliyor, derecelendiriyor, kontrol ediyorlar.
Bir müşteriden aldığınız düşük puan bir sonraki işinizi etkileyebilir. Geç yanıt verirseniz iş kaçırabilirsiniz. Sürekli izleniyor ve bir yandan da yargılanıyorsunuz.

Özgürlük bunun neresinde?


Kontrol Yanılsaması

Şirketler çalışanlarının bağımsız olduğunu söylemeyi çok seviyor.
Ama gig çalışanları, klasik işlerde çalışırken bile bu kadar “kısıtlanmış” hissetmediklerini söylüyor.

Bir anda uygulamadan çıkarılabilirsiniz. Neden olduğunu bile anlamazsınız.
Bu da insanları düşük ücretli işleri kabul etmeye ya da kötü müşterilere katlanmaya zorluyor.
Yani bu özgürlük değil, hayatta kalma çabası.


Sosyolojik Perspektif: Prekarya’nın Yükselişi

Sosyologlar bu tür işleri “precarious work” yani güvencesiz iş olarak tanımlıyor.
Avantajsız, belirsiz, istikrarsız.
Hiçbir sosyal hak yok. Aylık kiranızı ödeyip ödeyemeyeceğinizi asla bilemiyorsunuz.

Peki kimler bu işleri yapıyor?

  • Öğrenci kredisi borcuna batmış gençler
  • Düzenli işlerde ayrımcılığa uğrayan göçmenler ve azınlıklar
  • Geçim sıkıntısı yaşayan sanatçılar
  • Esnek çalışma zorunluluğu olan ebeveynler

Bu insanlar için gig işi bir tercih değil, mevcut ekonomik sistemin dayattığı tek seçenek.


Uygulamanın Ardındaki Duygusal Yük

Fiziksel işin yanında, bir de görünmeyen duygusal emek var:
Her koşulda güleryüzlü olmak, hemen cevap vermek, kaba müşterilere katlanmak.

Ve göz önünde olmayan işler:

  • İş beklerken geçen süre (ücretsiz)
  • Araç, telefon ya da bisiklet bakımı
  • Yakıt, internet paketi ve ulaşım masrafları

Bu görünmeyen yükler çalışanların günlük çilesine ciddi katkı sağlıyor.


Amerika ve Avrupa: İki Ayrı Gerçeklik

Amerika’da çalışanların %36’sı bir şekilde gig iş yapıyor.
Teknoloji devleri bu çalışanların işçi olarak tanınmaması için milyonlarca dolar harcıyor. Yani temel hakların verilmesini engellemeye çalışıyorlar.

Avrupa biraz daha ileride:

  • İspanya, “Rider Yasası” ile kuryelere işçi statüsü verdi.
  • Fransa, bağımsız çalışanlara yönelik korumaları tartışıyor.
  • Almanya, gig çalışanları için asgari ücret belirlemeye çalışıyor.

Yine de Avrupa’da bile şirketler yasal boşlukları bulmakta çok hızlı.


Girişimci Masalı

Bu platformlar gig çalışanlarını “girişimci” gibi göstermeyi seviyor.
Ama çoğu çalışan kendi fiyatını belirleyemiyor, müşteri seçemiyor, kontrol sahibi değil.

Yani aslında girişimci değiller, sadece yaşamak için çalışıyorlar.

“Bağımsız yüklenici” sorumluluktan kaçmak için üretilen kavramlardan biri.


Eşitsizlikler Derinleşiyor

Gig ekonomisi, zaten var olan eşitsizlikleri daha da artırıyor:

  • Siyah ya da Latin kökenli çalışanlar, müşteri önyargıları nedeniyle daha düşük puanlar alıyor.
  • Kadınlar, güvenlik sorunları yaşıyor.
  • Engelli bireyler, platformlara erişimde zorlanıyor.

Sonuç: Hiçbir güvenceye sahip olmayan dijital bir alt sınıf.


Peki Ne Yapılabilir?

1. Çalışma Yasaları Yeniden Düşünülmeli

Devletler yeni çalışma modellerine ayak uydurmalı. Gig çalışanları, işçi olarak sınıflandırılmalı ve asgari ücret, sağlık hizmeti, hastalık izni ve iş güvencesi haklarından yararlanmalı.

2. Platformlar Sorumluluk Almalı

Şirketler, algoritmaların işçiler üzerindeki etkisini açıkça paylaşmalı. Etik tasarım bir tercih değil, zorunluluk olmalı.

3. Dayanışmayı Büyütmek

Dijital sendikalar ve kolektif ağlar yükselişte. Gig çalışanlarının örgütlenmesi, bilgi paylaşımı ve hak mücadelesi için önemli bir adım.


Özgürlüğün Bedeli

Elbette gig ekonomisinde bazıları esnekliği seviyor. Ama bu özgürlük, güvenliğin, onurun ve insan haklarının önüne geçmemeli.

Tüketici, yurttaş ve sosyolog olarak kendimize sormalıyız:

  • Gerçekten kim fayda sağlıyor bu sistemden?
  • Nasıl bir gelecek inşa ediyoruz?
  • Esneklik, sömürüye dönüşmeden var olabilir mi?

Bir dahaki sefere yemek siparişi verdiğinizde ya da bir işi internet üzerinden yaptırdığınızda durup düşünmeyi unutmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir